Ozan Dundar Koyum Sana Gelecegim
69 53 DERDİ Nasıl yas çekmesin bu garip gönül Geçim derdi gönül derdi dil derdi Bülbül oldum boş dikenli bağlara Gonca derdi sümbül derdi gül derdi Görmedim al yeşil giymişim kare Ciğerlerim oldu hep pare pare Kırıldı ayağım gidemem yâre Alçı derdi yakı derdi kil derdi Deli gönül sırrın vermez yadlara Âşık oldum sende olan adlara Serim yanar çünkü düştü odlara Ateş derdi alev derdi kül derdi Feryadi söylenir bütün dillerde Çok gariplik çektim gurbet ellerde Bir zaman dolaştım ilçe illerde Garip derdi hasret derdi el derdi (www. ozanlar. biz ). GEÇTİ Hoş geldin yanıma ey kaşı keman Fakat artık gönlüm teftişten geçti Gönül ah çekerdi kaç yıldır sana Bana bir sorsana ne baştan geçti Mahşere dek ah çek of diye diye İlk bir buse kaldı bana hediye Ta ezelden kaçıp gelmedin niye Başan bunca dertler bak hiçten geçti
Ozan Dundar Koyum Sana Gelecegim
85 69 Ozan Feryadî nin Feryadı Yirmi yedi yıllık birikiminin ödülü olarak Cumhuriyet Şairi unvanını halktan alan Ozan Maksut Feryadî ile gazete merkezimizde bir söyleşi yaptık (Yaşam gazetesi, , sayı: 239, Lütfü Bulut). Bu da Âşıklar Koalisyonu Azerbaycanlı ve Türkiyeli halk ozanları, dostluk gecesinde bir araya gelerek âşıklar koalisyonu oluşturdular. Sunuculuğunu Muzaffer Şenözdemir in yaptığı geceye halk ozanları Zülfiye İbadova, Maksut Feryadî, Mürsel Sinan, Ali Rıza Ezgi, Erzade Kapan, Saim İstekoğlu katıldı. Âşık Maksudî tarafından düzenlenen dostluk gecesi, iki ülkenin âşıklık gelenek ve yakınlığını ortaya koydu (Hürriyet gazetesi, ). Geçmişten Günümüze Âşıklık Geleneği Ozan ın Kaleminden Maksut Koca (Feryadî) Sevgili sanatsever gönül dostları, bundan böyle âşıklık geleneği ve bunu gelecek nesillere sağlıklı bir biçimde aktarabilmek adına Yaşam gazetesinde yeni bir yazı dizisine başlıyorum. Bilgi ve birikimimin yettiği kadar bu soylu geleneği sizlere anlatmaya çalışacağım. Âşıklık geleneğinin Türk edebiyatında belirgin ve ayrı bir yeri vardır. Âşık Edebiyatı, sözlü olarak başlamıştır. Türk boyları tarih boyunca değişik alfabeler kullanmışlardır. Çin kaynakları, milattan önceki yıllara ait Türkçeden çevrili bir dörtlükten söz eder. Sürekli ve yazılı edebiyatın, MS beşinci yüzyılda Yenisey-Orhun alfabesi gerçekleştiği bilinmektedir. Halk ozanlarının tarih boyunca Türk boylarında ayrı bir yeri bulunmaktaydı. Halk ozanlarına Altay Türkleri Kam, Kırgızlar 'Baksı, Yakutlar Oyun, Tunguzlar Şaman ve Ozan derlerdi. Türk toplumlarında ozanlar hamasi olayları, zaferleri ve halkın ortak duygularını, beğenileri dile getirir, çeşitli Türk boylarında şölen (Seylan), sığır ve yuğ törenlerinin baş yöneticisi ve sorumlusu olurdu. Şölen askeri, dini nitelikte, sığır sürek avlarında, yuğ ise ölüm törenlerini içerirdi. Onuncu yüzyıldan itibaren İslamiyet, batıya göç eden Türk boyları arasında köklü bir şekilde yerleşmeye başladı. Büyük gönül eri Ahmet Yesevi
86 70 doğudan batıya yeni bir yurt bulup yerleşmek için yola çıkan Türk boylarını söylediği dörtlüklerle gönül yurdu yıkadı. Türk olmanın tarihi bir ihtişamının gururu, albenisi ve beğenisi yanında, İslamiyet in niceliği, eşrefi mahlûkat olarak insanlara sağladığı hoşgörüyle onlara yenice bir güç ve kudret kazandırdı. Anadolu coğrafyasını tarih yapan ozanlar, halk şairleri Anadolu da yaşayan insanları da sahip oldukları bu kutsal güç ve kudretle eğittiler, yetiştirdiler. Bu sihirli araç sanatın üç dalı, şiir, musiki ve sema ile semah idi. Ahmet Yesevi nin öğrencileri Lokman Perende, Sarı Saltuk, Hacı Bektaş-ı Veli aynı dönemde Sultanul Ulema, Mevlana Celalettin, Ahmet Fakı, Hoca Dehhani, Âşık Paşa ve diğer gönül erleri İslamiyet le nurlanmış, aydınlanmış, Türklük bilinci içinde Anadolu da bir gönül medeniyetinin kurucusu olmuşlardır. Tabiatıyla Tapduk Emre den Yunus Emre ye, ondan diğer halk şairlerine yansıyan Türk şiiri, Türk halk şiiri yüzyıllar boyunca Türk milletinin eğitim aracı yaşama sevinci, inancı ve gururu olmuştur. Halk ozanları Türk halkının gören gözü, duyan kulağı, konuşan dili olarak günümüze değin bu sanatı, bu varlığı ve duyarlılığı, bu deyiş ustalığını, Karamanoğlu Mehmet Bey in divanda, dergâhta Konuşulması istediği güzelim Türkçemizi bir pırlanta örneği işleyerek eser eser başarıyla yaşamış ve yaşatmışlardır. Geçmişten günümüze adlarını edebiyat tarihinin sayfalarına altın harflerle yazdıran üstatlarımız Ahmet Yesevi den, Emrahlara, Âşık Ali Askerlere, Âşık Şenliklere, Sümmanilere, Veysellere kadar sizlere sunmaya çalışacağım. Bu geleneğe otuz yılını vermiş bir sanat emekçisi olarak bu konuda kendimi sorumlu hissediyorum. Çünkü günümüzde sanatın her dalında olan yozlaşma maalesef âşıklık geleneğinde de görülmektedir. Bu sanat bilgiden yoksun, vasıfsız, para harcayarak kendi çıkarı ve reklamı için toplumun geleneğini yozlaştıran yoz şahısların sanatı değildir, bu gelenek bilgi ister, emek ister ve yetenek ister! Sizlere sunacağım Mehmet Emmi 3 şiirim ile bu sayıdaki yazımı sonlandırıyorum. Gelecek sayıda buluşmak üzere hoşça kalın (Maksut Koca, Yaşam gazetesi ). 041b061a72